Seslerin Ve Kokuların Mesaisi

         Her sabah işe giderken şehrin sesleri ve kokuları beni esir alır.  Bu öyle gönüllü bir tutsaklıktır ki,  her yeni günde yeni bir keşfin peşine düşerim.        
         Hayatın rutininde kendime bir ritim bulup,  sadece gözlerimle değil tüm hislerimle hayatı görmek isterim.
Sabah sokağa adımımı atar atmaz başlar seslerin ve kokuların mesaisi.  

          Önce sabahın ilk nefesi yüzüme vurur. Sisle karışık serin nem tanelerinden harmanlanmış soğuk ama ayıltan bir nefes. Kulak kesilirim bir yandan sessizliğini hem sevdiğim hem de ürktüğüm şehre.

         Kulağıma okul servisini beklerken şakalaşan gençlerin şen sesleri gelir ve  yırtar atar sabahın matemini. Adımlarım sessizliği kovalarken,  kulağıma çay kaşıklarının ince belliyle yaptığı seramoni gelir sonra. Kimi zaman da kızarmış ekmek kokuları yükselir, aklıma çocukluğum gelir.  Kendimi o anda evimde,  kahvaltı sofrasının başında,  miskinliğimle gurur duyar halde hayal ederim.

        Pastanenin önünden geçerken,  soğuğa inat bir mutlu ve sıcak bir koku cezbeder her sabah beni.  Şen poğaçalara kimi gün ben de karşı koyamam. O mutlu kokuya hayır demek ah ne zordur zaten.

        Ritmim hızlanırken kulağıma sessiz bir hışırtı takılır. Çınar ağaçlarının sarılı, kızıllı yaprakları iş yolunda bana yılın bu zamanları hep eşlik eder.  Toprak kokusu sarar aklımı  parkın içinden geçerken. Yağmurla,  soğukla karışık şükrettiren,  nefes aldıkça özgür hissettiren...

        Sonunda türlü sesler ve kokulardan sonra iş yerimde, okulumdayım. Bahçede oynayan, koşturan, zıplayan,  kahkaha atan yüzlerce öğrenci. Soğuk onların sıcak yüreğine işlemediğinden herhalde,  öyle mutlular ki.  Sonra kendi çocuklarımı düşünürüm. Onların da soğuğa aldırmadan okul bahçesinde koşturduklarını hayal ederim...

      Eski Roma'da esirlerin aslanlara meydan okuduğu gibi ben de yollara meydan okumuştum nihayet.
Her yeni gün yeni bir keşfin peşindeyim işte. Ertesi gün hangi renkleri getirir,  kim bilir?


Yorumlar

Yorum Gönder